Knock-knock-knockin' on heaven's door

Babamla arabayla köye gidiyorduk. Radyoda Guns and Roses ağzını yaya yaya Bob Dylan bestesi Knocking on heaven's door şarkısını söylüyor. Adamın sesi babamın sinirini oynatmış olacak sordu:
"Ne diyor bu herif yau?"
"Cennetin kapısını çalıyormuş baba" dedim
"Yok yahu" dedi bir süre durdu hiç istifini bozmadı "Tepesinden aşağı bir kova soğuk su döküveceksin aklı başın gelsin" dedi

Travestilerin ordan sola

Bu eskilerden değil bu seneki Pamukkale' de gezimizden. Hierapolis girişinde park ettik, içeri girmeye hazırlanıyoruz. Bir kadın cep telefonu ile bir yakınına avaz avaz bulunduğu yeri tarif ediyor: 'Evet' diyor 'travestilerin ordan sola doğru döneceksin' ... (Traverten demek istiyor)

Önde uçan senin olsun a!

Bu annemden; şimdiye kadar başka bir kimseden duymadım, unutmadan yazayım dedim:

İki göçmen kırda gezinirken havada bir ördek sürüsü görmüşler. Başlamışlar didişmeye; önce uçan kuş senindir, benimdir diye. Sinirler iyice gerilmiş, nihayet biri patlamış

"Tamam bre, önde (üünde okunacak) uçan senin olsun a"

Olmadık bir şey için boş yere tartışıp gerginlik yaratanlar için söyleniyor


Ölene Kadar

Babamın son dönemlerinde hastane ziyaretlerimiz biraz sıklaşmıştı. Hangi biriydi hatırlamıyorum, yine bir doktor kontrolündeydik. Sıradaki bir adamcağızın muayenesini bekliyorduk. Adam Kürttü, 60 yaşlarındaydı, fakir birine benziyordu. Derdi neydi hatırlamıyorum. Biraz bitkindi ama hastalığını pek önemsemiyor gibiydi. Etrafa sakin sakin bakıp gülümsüyordu.

Evet sonra

Yol Olur

Bu hikayecik de babamdan, Verilen mesaj her durum için geçerli olmayabilir ama bazı durumlarda çok uygun düşebilir. Eski çalıştığım patronlardan biri "olmayacak şeyi oldurmaya çalışmayın" derdi. Biraz o hesap

Hele bir okuyalım

Leylek

Bu şakacık babamdan:Zamanında adamın biri midesinden rahatsızlanmış. Köy yerinde yemediği ot, kaynatmadığı kök kalmamış ama derdine deva bulamamış. Filan yerde nefesi kuvvetli bir hoca varmış, ona git demişler, seni bu dertten kurtarırsa o adam kurtarır.

Eee sonra?

Ölene Kadar


Babamın son dönemlerinde hastane ziyaretlerimiz biraz sıklaşmıştı. Hangi biriydi hatırlamıyorum, yine bir doktor kontrolündeydik. Sıradaki bir adamcağızın muayenesini bekliyorduk. Adam kürttü, 50 - 60 yaşlarındaydı, fakir birine benziyordu. Derdi neydi hatırlamıyorum. Biraz bitkindi ama hastalığını pek önemsemiyor gibiydi. Etrafa sakin sakin bakıp gülümsüyordu.

Doktor da neşeli bir adamdı, odada sıcak bir hava hakimdi. Doktor muayenesini tamaladı, "merak etme bir şeyin yok iyileşirsin" türü birşeyler söyledi, sonra yüksek sesle "bak" dedi, "şimdi sana bir ilaç yazıyorum"...

Adam araya giriverdi: "Ölene kadar yaşarım di mi?"

Gülmeye başladım, o da bana baktı, gülümsedi. Doktor şakayı kaçırmıştı